30 Kasım 2013 Cumartesi

co?rafya

ve ben onu ardımda bırakıp var gücümle koşmaya başladım. seslendi arkamdan:

böyle koştuğuna göre varacağın bir yer olmalı, dedi. "dünyanın yuvarlak olduğunu öğretmediler mi ilkokulda sana?"


Posted via Blogaway

22 Kasım 2013 Cuma

filan !!!

hiçbir övgüye aç olmadığım gibi, hiçbir yergiyi de umursamıyorum. 
ne; el üstünde tutulmaktan haz alıyorum... 
ne de; yerin dibine geçirilse gururum, inciniyorum.
çünkü zirveyi de, dibi de kanıksadığında; "kendi gücüyle varolmak" diye bir şey icad ediyor insan.

depresif...

bu kadar saplanacagımı düşünmemiştim. yeni hiçbir şey yok ve olma ihtimallerinden kaçıyorum. takip ettigim dizilerin eski bölümlerini sarıp sarıp tekrar izliyorum. bazen aynı bölümü arka arkaya birkaç kez izledigim oluyor. eski arkadaşlarıma baktım. sonra eski filmler. sadri alışık. cigerimin tam ortasında. sonra eski alışkanlıklarıma bakmaya çalıştım onlar pek olmadı. yeni kitaplar aldım. son 1 haftada başladıgım 3. kitap. son günlerde sürekli yazmaya başladım. sayfalar sayfalar. elimi zorluyorum bazen. her şey eski neredeyse. hissettigim her şey ise çok yeni. çok boktan. çok sövmelik. bununla yaşamaya devam etmek ve geçmesini beklemek de öyle. davranışlar adil olmuyor. istenilen ve karşılıgı gelen şey hep aynı olamayabiliyor hatta yakın bile olamayabiliyor. gidiyorum. ve bu zorluyor. bana gülenleri de görüyorum. durumuma sevinenleri de bunu fırsat bilenleri de. üzülenleri de görüyorum. bencillik kötü şey. yaşamı reddetmeyi dahi bencillik sayıyorlar o yüzden. kötüye yatırmak için. hayatım diyorsun başkalarını katıyorlar. yazılarım diyorsun okuyanı katıyorlar..http://www.youtube.com/watch?v=qi8DnI_4UXE&feature=youtu.be  burada da yatıyor ipnelik ..

16 Kasım 2013 Cumartesi

  • kendimi dünyanın boşluğuna bırakmak istiyorum. ne düşeyim ne uçayım. madem savrulup duruyorum en azından ben atladım diyeyim rüzgarın önüne. ne mutluyum ne mutsuz. hiçbir şey yok içimde. en ufak bir kum zerresine bile sahip değilim. bir his bir duygu, kaçıp gitmişler yok. lan ne oldu böyle güneşin kenarında unuttum kendimi? yürüyorum etki etmiyor. oturup bekliyorum bana mısın demiyor, tık yok. neye dönüştüm ben böyle ruhsuz neşesiz garip bir şey oldum. şimdi bu meret bardağa doluyor, sarıyor sarmalıyor. bir bardak kadar olamadım mı diyecektim kendime? vay be.

of

bu hissizlik. hiç bitmeyecek gibi.
sanki dışarıdayım yaşamıma bakıyorum. oyun gibi. elimden bir şey gelmiyor. masal gibi. her şey önceden belli. ben sadece izliyorum.

15 Kasım 2013 Cuma

sevmek....

birine dokunmadan
onun gözlerine bakmadan
kokusunu almadan
saçları yüzüne sürünmeden
ellerini tutmadan
sesini, nefesini kulağında, teninde hissetmeden..
onu sevmenin nasıl bir şey olduğunu bilirsin, anlarsın.


gözleri aklına geldiğinde


yanında ya da yakınında ismi söylendiğinde


arkadaşlarla içerken mezesi bol bir rakı masasında, alakasız bir şekilde kokusu anasona karışıp geldiğinde


en hazetmediğin adamın ağzından da olsa o'nun severek söylediği kelimeyi duyduğunda


daha önce onda gördüğün bir kazağı bir ara sokakta yürürken başkasının üzerinde gördüğünde


üşürken soğuğa lanet ettiğin zaman, aslında onun bunu ne kadar sevdiğini hatırladığında


dolabını toparlarken kıyafetlerinden birinin üzerinde onun tek bir saç teline rastladığında


her allahın günü tepende duran göğün renginin/ bastığın toprağın renginin/gördüğün çayır çimenin renginin/ufacık bir çiçeğin renginin onun en sevdiği renk olduğunu bilerek yaşamaya devam ettiğinde..
tüm bu hallerde ve çok daha başkalarında; içinde, yüreğinin çok derininde soğuktan yırtılan bir dudağın hissi kadar ani ama tatlı sızıyı, yüzünde oluşan umutsuzluk kokan ama şapşal gülümsemeyi sana anlatamam..


sen zaten bilirsin, anlarsın.


daha önce defalarca tecavüz edilmiş bir ruhun sevgiyle dinlenişinin hikayesidir bu.


son kül kalana kadar sevmenin hikayesidir.


ve aslında bi insanı sevmek için bir sebebe gerek yoktur. çünkü o, o'dur.
bu, en yeterli ve geçerli sebeptir.

özledim ?

çay bardağında rakı içmeyi özledim.

bir kadının bedenini özledim.. ona dokunup, sadece koklamayı.. bir kokainman gibi..

yabancı bir şehrin sokaklarında kaybolmayı özledim.

ağız dolusu küfretmeyi.

sonbaharda kıyıya sıfır bir bankta oturup denize ve rüzgara karşı sigara içmeyi özledim.

kalbimin yerini hissetmeyi özledim.

bir sahafta saatlerce vakit geçirip, okuyacak tek kitap bulamayıp tam çıkacakken yıllardır aradığım kitabı bulmayı özledim.

istediğim an yanlız kalabildiğim anları özledim.

televizyonda geceyarısı sağlam bir korku filmine rastlamayı özledim.

kendimi unutacak kadar bir ana, bir kadına ya da bir manzaraya takılıp kalmayı..

gece yolculuklarını.

sabaha karşı gidilen çorbacıları.

sorumsuz bir öğrenci olmayı.

bir şarkının gelip yarama çarpmasını.

olmadık bir yerde , tanımadığım bir kadının hınzır bakışlarını üzerimde yakalamyı özledim.

bahçe düzeni ödülü alacak güzellikteki bir mezarlıkta bankta oturmayı özledim.

kayseri' de çay içmeyi, galata' da nargileyi, mersin'de sevişmeyi, kadıköy vapurunda kitap okumayı, eminönü' nde kalabalığa karışmayı, ankara' da üşümeyi, nevşehir' de kaleye çıkmayı, iskenderun' da limanda oturmayı, antalya' da alanya' yı..

bir dostun suskun dinleyişinde derdimi söylemeyi, bir düşmanın onurlu kavgasında safımı tutmayı, bir ibadette huzuru, bir yolda dönemeçleri, bir duada gözyaşımı, bir bardak su da şükrü, bir kadeh içkide unutmayı..

bir kadının bedeninde eriyip kaybolmayı.

unutmak?

unutmak fiili her zaman garibime gitmiştir.böyle bir fiilin  öznesi olunabilir miydi? unutmak istediklerini unutamadıkça , insanın bu fiile yönelik etkin bir çekim gerçekleştirmesi olası mıydı ?

neden ve sonuç ?

mutlu olmak için bütün nedenlere sahibim.ama buna rağmen çok mutsuzum.inanmak için tüm nedenlere sahibim .ama inanamıyorum.yalnız olmamak için tüm nedenlere sahibim...ama deli gibi yalnızım..